19 Ekim 2009 Pazartesi

CEVİZ AĞACININ MASALI


Soğuk bir kış günü idi. Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Etrafı derin bir sessizlik kaplamıştı.
Ormanda yaşayan kuşlar, kurtlardan daha şanslı idi. Köyün yakınına kadar gelip yiyeceklerini bulabiliyorlardı. Hatta karlı günlerde pencere kenarlarına konup çocuklarla oyun bile oynuyorlardı. Tabi çocuklar da kuşlara yem veriyorlardı.
Ama kurtlar için durum böyle değildi. Ormanda yiyecek bulamayınca köye yaklaşamıyorlardı.
Yörede yaşayan turaç kuşu çam ağaçlarının arasından süzüldü, haraptaki asırlık ceviz ağacının tepesine kondu.
Geçerken çam ağaçlarının dallarına dokundu. Etrafa saçılan karlara aldırış etmeden yoluna devam etti. Tünediği ceviz ağacının tepesinden aşağıya baktı. Yerde koşuşan sincabı gördü. Tepesinde bulunduğu ceviz ağacına eğilerek;
-Yazdan kalma ceviz arıyor olmalı dedi.
Ceviz ağacı gülerek:
-Sakladığı cevizleri bulamadı, diye karşılık verdi.
Turaç kuşu ceviz ağacının kovuğundaki yuvasına doğru uçtu. Çünkü akşam olmak üzere idi.
Ceviz ağacı minik komşularını çok seviyordu. Yıllar yıllar önce kendisi de güzel meyve ağaçları olan büyük ve görkemli bir evin bahçesinde evin sahibi tarafından dikilmişti.
Evin sahibi bir gün tarladan döndüğünden elindeki cevizi bahçemize dikeceğiz, siz de bana yardım ederimsiniz? dedi.
Çocuklar sevinçle:
-Tabi babacığım, diye cevap verdiler.
Ertesi sabah çocuklar erkenden kalktılar, ellerini yüzlerini yıkadılar. Yataklarını düzelttiler, annelerinin hazırladığı kahvaltıyı yaptılar: Babalarına dönerek:
-“Babacığım biz hazırız” diye seslendiler.
Babaları kazmayı küreği alıp:
- “Hadi bakalım” dedi.
Babaları toprağı kazdı, kürekle havalandırdı. Güzel bir çukur açtı. Elindeki cevizi dikkatlice yerleştirdi. Üzerini toprakla kapattı. Çocuklara dönerek:
-“Bir kova su getirin” dedi.
Çocuklar seğirterek bir koşuda suyu getirdiler. Baba elindeki tasla su alarak cevize güzelce su verdi.
Kış geçti, karlar eridi, bahar geldi. Toprak kış uykusundan uyandı. Minik cevizin sürgün verdiğini gördüler. Çocuklar çok sevindiler.
Ceviz ağcı bu bahçede bulunmaktan son derece mutlu oldu, çünkü çevredeki bütün çocuklar onu çok seviyorlardı.
Gel zaman git zaman çocuklarla birlikte ceviz ağacı da büyüdü dal budak sardı, kocaman bir ağaç oldu. Ekilirken kendine su veren çocuklar büyüdüler. Onlar da anne baba oldular. Çocukları ile birlikte yine ceviz ağacının gölgesinde güzel zamanlar geçirdiler.
Yazın sıcak günlerinde ceviz ağacının altına hasırlar serilirdi. Anneler ellerine el işlerini alırlar sohbete başlarlardı.
Çocuklar çevrede oyuna dalar, yaz mevsiminin bütün güzelliği akıp giderdi. Çocukların oynadığı en güzel oyun saklambaç oyunu idi…
Çocukların bu oyununa bazen çalılıkların arasında gezinen kertenkele, kaplumbağa, tavşan ve kuşlar kaçışarak da olsa eşlik ederlerdi.
Akşam yaklaşınca oyunlar biter, anneler el işlerini toplar eve dönüş hazırlığı başlardı. Ceviz ağacı yalnız kalmanın hüznünü yaşamadan ikinci konukları sökün ederdi, bunlarda doğal olarak kuşlardı.
Akşamüzeri serçeler akın ederdi. Hepsi gün boyu dolaştıkları yerlerde neler yaptıklarını birbirilerine anlatırlardı.
Serçelerin cıvıltıları sanki büyük bir orkestranın yeni yıl konseri gibi idi.
Ceviz ağacına dinlenmek yoktu ama bu böyle yaşamaktan çok mutlu oluyordu.
Kasım ayında ekilen buğdaylar temmuz ayında olgunlaştı. Sıra harman kaldırmaya gelmişti. Temmuz ayı köyde bereket ayı idi. Kışlık yiyecekler hazırlanmaya bu ayda başlar, ambarlar doldurulurdu.
Hasat vakti herkes birbirine yardımcı olurdu. Ekinler biçilir, harman yerine getirilir samanla buğday öküzün çektiği düvenin altında birbirinden ayrılırdı.
Buğdaylar nakışlı çuvallara doldurulur, sıra samanları kışa hazırlamaya gelirdi. Samanlar köylünün hayatında buğday kadar önemlidir. Çünkü sarı ineğin, koca öküzün yiyeceği samandır. Kış bastırıp, her tarafı karlar kapladığında saman köylü için altın değerindedir. Samanlar toplandıktan sonra kargalar harman yerine akın ederlerdi. Harman yerinde kalan buğdaylar için kuşlar bayram ederdi.
Bir yandan da karıncalar, kısmetlerine düşeni taşımak için harman yerini istila ederdi.
Bütün böcekler, kuşlar, karıncalar birbirinin düzenini bozmadan karınlarını doyururlardı. Karıncalar düzenli bir şekilde kışlık yiyeceklerini yuvalarına taşırlardı.
Ceviz ağacı kendi meyvelerinin olgunlaşmasını beklerken bu sevimli konukları ile hoşça vakit geçiriyordu.
Eylül ayında cevizler olgunlaşırdı. Genç delikanlılar ağacın tepesine çıkar, elindeki uzun sırıkla cevizleri çırparlardı. Çırpılan cevizler toplanırdı. Birkaç gün kurumaya bırakılırdı. Daha sonra kabukları soyulur, kışın yemek için saklanırdı.
Yıllar birbirini kovaladı. Çocuklar büyüdü… Tabi bu arada ceviz ağacı da yaşlandı. Artık eskisi gibi bol ceviz vermiyordu. Bazı dalları da çürümüştü.
Yine de başka çocukların gölgesinde oynamasına izin verdi. Eskisi gibi çocuklar birdirbir, yakantop, saklambaç, uzuneşek, çelik çomak oyunu oynadılar. Uçurtmalarını masmavi gökyüzüne saldılar…
Evlerinden köy kahvesine giden yaşlılar gölgesinde dinlendiler.
Yine bir sürü kuşlar, baharda dallarına yuva yaptılar. Yavrularına yuvadan uçmasını öğrettiler. Ceviz ağacı bunların hepsine tanık oldu. Yorgundu, yaşlanmıştı. Yaralıydı… Çünkü çocukların salıncak kurup sallandığı dalı da çürümüştü.
Sonunda ana gövdesinden ayrılıp büyük bir gürültüyle yere düştü. Yakında oturan köylüler yakmak için parçalara ayırıp evlerine götürdüler.
Ceviz ağacının nasıl bu hale geldiğini, nasıl yaşlandığını kuşlar ve çocuklar farkına varmadılar. Çünkü yaşlı ceviz ağacını dedeleri dikmişti. Sanki yüzyıllardır orada durması gereken bir ağaçmış gibi idi…
Kuşların yuva yaptığı, çocukların dallarına salıncak kurduğu cefakâr ceviz ağacı yaşlandı. Yıllarca cevizlerinin toplandığı, kışlık yiyeceklerinin çıktığı, her türlü nimetlerinden faydalandıkları ceviz ağacının nasıl yaşlandığının farkına varmadılar.
Yazın ortaları idi. Birkaç tane küçük çocuk etraftan topladıkları çalı çırpı ile yaşlı ceviz ağacının içi boşalmış kovuğuna bir ateş yaktılar. Yaz mevsimi zaten kurak ve sıcak geçiyordu. Kuru otlarla birlikte zavallı ceviz ağacı birdenbire tutuşturdular. Alevler tepesinden çıktı. Yangını gören komşular itfaiyeye haber verdiler. İtfaiye erleri çabuk geldiler. Hortumlarını hemen çıkarıp yaşlı ceviz ağacının üzerine su sıktılar ama ne yazık ki suyu tepesine kadar yetiştiremediler.
Bu arada etraftaki kuru otlar da tutuştu. Zavallı ceviz ağacı için yapacak pek bir şey kalmamıştı. Başka itfaiye araçları geldi ama yinede yangını söndüremediler. Zavallı ceviz ağacı yanıyordu. İtfaiye erleri çaresiz kaldılar. Çünkü yangın tehlikeli olmaya başlamıştı. Sonunda yaşlı ceviz ağacını kökünden kesmeye karar verdiler.
Testere ile kesmeye başladılar. Yüzyıllık ağacı kesmek kolay olmadı. Birkaç denemenin sonunda ağaç büyük bir gürültüyle devrildi. Yaşlı ceviz ağacı tarlanın ortasına yattı.
Hemen itfaiye erleri yerden yatan ağaca hortumlarını uzatıp su sıktılar.
Nihayet yangın sönmüştü. Kuşlar çevredeki ağaçların üzerinden üzüntü ile yuvalarının yanışını, yok oluşunu izlediler. Uç dallarında kalan birkaç yeşil yaprak, iki-üç gün dayandı. Sonunda onlarda kurudu.
Çevredeki oturanlar ellerinde baltalarla gelip yaşlı ceviz ağacını parçalara ayırıp evlerine götürdüler… Ama yine de koca gövdesini parçalayamadılar. Ceviz ağacının gençliğinde; çocuk olanlar ağacın yanışını, kesilmesini büyük bir üzüntü ile seyrettiler. Çünkü onlara dünya durdukça duracakmış gibi gelen ceviz ağacı artık yoktu…

Dursun Mutlu Payaslı

1 yorum:

  1. Oradan oraya atlıyor bu masal güzel ama konu fazlasıyla dağınık

    YanıtlaSil