19 Ekim 2009 Pazartesi

İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI?

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

MEHMET AKİF ERSOY

HAMDULLAH SUPHİ T ANRIÖVER

OSMAN ZEKİ ÜNGÖR

İSTİKLAL MARŞI’NIN BESTELENMESİ

İSTİKLAL MARŞI

İSTİKLAL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI

İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI?

İSTİKLAL MARŞI’NIN MECLİSTE KABUL EDİLİŞİ


ÖNSÖZ

İstiklal Marşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli toplantısında yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Millî Marş’ımızın yazılış ortamı, yazılışı ve kabul edilişi hakkında yaptığım araştırmalar sonunda şunu gördüm: Bu ko­nularda az denecek kadar makale ve kitap yazılmıştır. Her bir makale ve kitapta da olayın ayrı ayrı bölümleri ele alınmıştır. Birisinde ortam ele alınmış ise bir diğerinde İstiklal Marşı yazdırmak için açılan yarışma anlatılmıştır. Bir başkasında da Mehmet Akif'e nasıl yazdırıldığı anlatılmıştır. Yani konuyu bir bütün olarak ele alan esere rastlayamadım. Bu sebeple, bu a­raştırma sonunda, bu ayrı ayrı bölümleri birleştirmek, bir bü­tün haline getirmek kararını verdim.
Bu kitap, işte bu karar sonucunda iki temel amaç için hazırlanmıştır. Birinci amaç; Mehmet Akif'in büyük bir şair (İstiklal Marşı şairi) olduğunu, İstiklal Marşı’mızın yazılış or­tamını ve kabul edilişi hakkındaki bilgileri gençlerimize ve ye­tişmekte olan çocuklarımıza sunabilmektir. İkincisi ise; okulla­rımızda pratik olarak ve her şartta rahatlıkla oynayabilecek bir oyun hazırlamaktır.
Burada anlatımı yapılan konular ve konuşmalar tamamen gerçeğe dayanmaktadır. Değişik yayın organlarında deği­şik zamanlarda yayınlanan bu olaylar dizisi gerçek belgelerden yararlanılarak ve asıllarına sadık kalınarak hazırlanmıştır.
Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Millî Eğitim Bakanlığının (Maarif Vekâleti'nin) İstiklal Marşı yazımı için açtığı şiir yarışması; yarışmaya gelen şiirlerin yeterli ol­mayışı; Mehmet Akif Ersoy’un yarışmaya katılmadığı anlaşı­lınca sebebinin öğrenilmesi... Mehmet Akif, sırtında paltosu yokken ve cebinde palto alacak parası bulunmazken “ben para için şiir yazmam” inancıyla yarışmaya katılmamıştı. Bilhassa milletin malı olabilecek bir şiiri para karşılığında yazmak is­temediğini açıklamıştı. Bu konuda yapılan ricaları da geri çe­virmişti. Fakat Hamdullah Suphi Bey’in gayretleri boşa gitme­di. Mehmet Akif Bey’i ikna ettiler ve İstiklal Marşı şiirini yaz­masını sağladılar. Hem de ödül olarak verilmesi kararlaştırı­lan 500 lirayı da bir hayır kurumuna vermek şartıyla... Daha sonra bu 500 lirayı “Dul ve Şehit Ailelerini Koruma Derne­ği”ne hediye etmiştir. Bu çaba sonunda millî gururumuz, istik­lal ve hürriyetimizin timsali olan Millî Marş’ımız ortaya çıktı.
İkinci bölüm, Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenen şiir­ler (7 tane) arasından birisinin Millî Marş olarak seçilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde 01 Mart ve 12 Mart 1921 tarihli görüşmeleri kapsamaktadır. Bu bölümün tamamı Meclis zabıtlarından aynen alınmıştır.
Belgelere sadık kalmak ve olayların aktarılışı yönünden bir dramatizasyona yer vermek; Meclis tutanaklarını değiştir­meden sunabilmek ve konuşmalar arasında yapılacak yorumla­rı okuyucuya bırakmak için konu düz bir anlatım yerine oyun şeklinde ele alınmıştır. Ayrıca öğrencilerimize bir piyes kitabı kazandırabilmek amacı önemli bir etken olmuştur.
Bizim görevimiz elimiz tuttuğunca, dilimiz döndüğünce, bizden sonrakilere yol göstermektir. İyiyi, güzeli, doğruyu ta­nıtmak, öğretmek ve sevdirmektir. Bunu yapabilmek en büyük mutluluktur.
Halil İbrahim YILDIRIM

MEHMET AKİF ERSOY
(1873 - 1936)

Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. İlköğrenimine 4 yaşında “Emir Buhari” mahalle mektebinde ve Millî Eğitim'e bağlı resmî okulda devam etti. Bu ara babası da ken­disine Arapça dersleri öğretmeye başladı.
Fatih Merkez Rüştiyesi'nde okudu. Bu okulda Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca derslerinde birinci idi.
Rüştiye'den (ortaokul) sonra Mülkiye'nin 3 yıllık idadi (lise) kısmına girdi. Burayı bitirip 2 yıllık âli (yüksek) kısmına geçince babasını kay­betti. Bunun üzerine Akif, “Mülkiye mezunları iş bulamıyor” diyerek yeni açılan Mülki Baytar (Veteriner) mektebine geçti. Burası 4 yıllık idi. Bu okulun son iki yılında şiirle ilişkisi ço­ğaldı. Bu okuldaki doktor hocalar, telkinleriyle dini terbiyesi üzerinde etkili oldular. Okulunu birincilikle bitirdi.
Ziraat Bakanlığı'nda görevlendirildi. Bu ara Rumeli'de, Anadolu'da, Arabistan'da dolaşarak hayvan hastalıkları ile ilgi­li incelemeler yaptı. Halkla ve köylüyle pek sıkı temaslarda bulundu.
1913 yılında “Umur-u Baytariye Müdür Muavini” iken görevinden istifa etti. Halkalı Ziraat Mektebi ile üniversitede ede­biyat dersleri veriyordu; görevi ile birlikte üniversiteden de ayrıldı.
Akif, sadece okullarda öğrendikleriyle kalmamış, okul dışı çalışmalarıyla da kendini yetiştirmiştir. Ayrıca babasının çalıştırması ve babasının arkadaşlarıyla yaptığı sohbet toplantı­larına katılması, yetişmesine çok büyük katkılar yapmıştır.
Meşrutiyet'in ilanı (1908) ile yayın dünyasına girdi.
Böylece gazete ve dergilere yazdıklarıyla okuyucu karşısına çıktı. Sırat-ı Müstakim'de başyazarlık yaptı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında gelen işgaller Türk'ü yok etmek, yurdunu paylaşmak gayesiyle yapılıyordu. Akif, Anadolu Harekâtı başlayınca Anadolu'ya geçti. Konya isyanı­nın bastırılmasına yardımcı olmak için Konya'ya gitti. Kasta­monu'da Nasrullah Camii'nde, halka, olaylar karşısında yan­lış kanaatte olmalarını önleyici bilgiler verdi. Galip devletlerin Türkiye'ye kabul ettirmek istedikleri Sevr'in iç ve dış yüzünü kimsenin kalbinde şüphe bırakmayacak bir kesinlikle anlatıp, bunu kabul etmenin esaret, zillet ve izmihlali kabul etmekten başka bir şey olmadığını bütün açıklığıyla gösterdi. Daha sonra bu konuşmalar bastırılarak memleketin her köşesine dağıtıldı.
Mehmet Akif, Burdur Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine girdi. İSTİKLAL MARŞI'nı yazdı ve Kahra­man Ordumuza ithaf etti. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 12 Mart 1921 günü Türk Millî Marşı olarak kabul edildi. Ödül olarak verilen 500 lirayı Dul ve Şehit Ailelerini Koruma Derneği'ne hediye etti.


HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER

(1886 -1966)
Tanınmış fikir ve devlet adamlarımızdandır. İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nde okudu. Meslek olarak öğret­menliği seçti. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'nda öğret­menlik yaptı. Üniversitede de Türk - İslam Sanatları Tarihi okuttu.
1908' den sonra gazete ve dergilerdeki yazılarıyla tanın­maya başladı. Türk Ocakları'nın kurulmasında ve geliştiril­mesinde çalıştı. Balkan Savaşları'ndan sonra (1913) Türk Ocakları'nın ikinci başkanlığını yaptı. Bu örgütün “Hars ve İlim Heyeti” üyeleri arasında yer alarak Ziya Gökalp, Halide Edip, Mehmet Emin (Yurdakul), Fuat Köprülü vb. ile birlikte milli­yetçilik akımının yerleşmesi için Türk tarihi ve Türk dili üzeri­ne yapılan çalışmalara katıldı.
Hamdullah Suphi, daha Galatasaray Lisesi'ndeyken şiir yazmaya başlamıştı. Yazı hayatına Fecr-i Ati topluluğunda şiirler yazarak başladı. Şiirin yanı sıra hikâye, makale türlerinde de yazmakla birlikte genellikle iyi ve güçlü bir hatip olarak tanındı. İzmir'in işgali üzerine İstanbul'da düzenlenen protesto mitinglerindeki coşkun konuşmaları ile dönemin en ünlü hatibi sayıldı.
OSMAN ZEKİ ÜNGÖR

(1880 - 1958)
Osman Zeki Üngör 1880 yılında İstanbul'da doğdu. Ba­bası Hüseyin Bey'dir. Osman Zeki, Beşiktaş Askerî Rüştiye'de (ortaokulda) okudu. II yaşına geldiği zaman Saray Müzikası'na yazdırıldı. Saray'da, babasından ve o zamanın değerli müzik öğretmenlerinden ders aldı. Müzikayı Hüma­yun'da keman öğrendi. Daha sonra Vondra Bey'in yerine opera orkestrası başkemancısı, binbaşı rütbesiyle de saray orkestrası şefi oldu. Uzun yıllar İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'nda mü­zik öğretmenliği yaptı. Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğ­ru Viyana'da ve Almanya'nın çeşitli kentlerine yaptığı turne­lerde Avrupa'da ilk kez bir Türk orkestrasını yöneten şef unvanını aldı.
Osman Zeki Üngör, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Anka­ra'ya geldi. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi'ni (Okulunu) kurdu. Cumhuriyet' in ilanından sonra görevini Riyaseti Cum­hur Musiki Heyeti (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) Şefi olarak sürdürdü. Ayrıca Cebeci Konservatuarı ve Konser Salo­nu'nun yapımı için çaba gösterdi. 1930 yılında da, yaptığı beste resmî marş olarak kabul edildi. O tarihten beri “İstiklal Marşı” Osman Zeki Üngör'ün bestesi ile söylenmektedir.


İSTİKLAL MARŞI’NIN BESTELENMESİ

Mehmet Akif ERSOY'un yazdığı ve 12 Mart 1921 tari­hinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Millî Marş'ımız İstiklal Marşı'nın bestelenmesi için Maarif Vekaleti (Millî Eğitim Bakanlığı) bir beste yarışması düzenledi. Milli Mücadele'nin en yoğun döneminde açılan bu yarışma sonuç­landırılamadı.
O günlerde açılan beste yarışmasına 24 eser katılmıştır.
Bunlar arasında Zati ARCA, Ali Rıfat ÇAĞATAY, Ahmet YEKTA, İsmail ZÜHTÜ ve Osman Zeki ÜNGÖR gibi bestekârlarımız da vardı. Bunların besteleri Anadolu'da halk arasında söylenmeye başladı. Fakat her bestekâr, kendi bestesini öğretiyordu. Ankara'da Kırkağaçlı Ahmet YEKTAN, İstan­bul'da Ali Rıfat ÇAĞATAY, İzmir'de ise, Millî Mücadele yıllarında Garp Cephesi Bando Şefi iken yaptığı beste ile ya­rışmaya katılan İsmail Zühtü Bey kendi bestelerini öğretmekte idiler.
Bu durum bir süre böyle devam etti. Bu eserlerden biri­nin halk arasında ilgi görmesi beklendi. 1924 yılında Anka­ra'da toplanan Maarif Kongresi, bu çelişkiye bir son verdi. Halk ağzında dolaşan bu farklı besteler arasında bir seçme ya­pıldı. Ali Rıfat ÇAĞATAY'ın bestesi resmî beste olarak kabul edildi. Bu yeni durum bir genelge ile bütün bandolara ve okul­lara duyuruldu.

İSTİKLAL MARŞI
Kahraman Ordumuza
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Mehmet Akif Ersoy

NOT: İmlası düzeltilerek TDK tarafından yayımlanmış şeklidir.

KİŞİLER

Mustafa Kemal (ATATÜRK) - Meclis Başkanı
Hamdullah Suphi (TANRIÖVER) - Milli Eğitim Bakanı
Hasan Basri (ÇANTAY) - Milletvekili
Mehmet Akif (ERSOY) - Milletvekili
Besim Atalay Bey - Milletvekili
Muhittin Baha (PARS) - Milletvekili
Salih (ATALAY) Efendi - Milletvekili
Dr. Adnan (ADIVAR) Bey - Milletvekili
Dr. Suat (SOYER) Bey - Milletvekili
Müfit (KURUTLUOGLU) Efendi - Milletvekili
Refik (KORALTAN) Bey - Milletvekili
Yahya Galip (KARGI) Bey - Milletvekili
Tevfik (DURLANIK) Efendi - Milletvekili
Tunalı Hilmi (TUNALI) Bey - Milletvekili
Refik Şevket (İNCE) Bey - Milletvekili
İhsan (ERYAVUZ) Bey - Milletvekili
Hamdi Namık (GÖR) Bey - Milletvekili
Hüseyin (ÇELİK) Bey - Milletvekili

I. PERDE
I. TABLO

(Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Hasan Basri Bey ve bazı kişiler... Bakanlık odasında (büro tipli bir odada) oturmaktadırlar. Hamdullah Suphi Bey odada dolaşmaktadır.)

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Arkadaşlar bütün hür milletlerin kendi tarihi destanlarına uygun, istiklal ve hürri­yetlerini dile getiren bir millî marşları vardır.

ORADAKİLER- Evet, evet doğru...

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Bizim de bir millî marşa ihti­yacımız vardır. Aziz milletimizin erkeğiyle-kadınıyla, çoluğuyla-çocuğuyla, yediden yetmişe kadar bütün evlatlarıyla girişip, kanlar ve canlar feda ederek baş­lattığı Millî Kurtuluş Hareketi'ni dile getirecek, yur­dun dört bir
köşesinden taşan millî duygularımızı, heyecanlarımızı mısra mısra taşıyan bir millî marşa ihtiyacımız vardır.

HASAN BASRİ BEY - Bu marş cepheden cepheye koşan Mehmetçiğimizi coşturacak, onun ve ona yardıma koşan insanımızın moralini yükseltecek, Türklüğün unutulmaz ruh gücünü ortaya koyacak bir marş ol­malıdır.

HAMDULLAH SUPHİ BEY- Şairlerimizin MİLLÎ MARŞ şiiri yazmaları için bir çağrıda bulunalım.

ODADAKİLERDEN BİRİ - Doğru. Bir çağrıda bulunalım, şairlerimiz de bu millî görevde yerlerini almalıdırlar.


2. TABLO

(Hamdullah Suphi Bey, Hasan Basri Bey ile birlikte çalışma odasında)

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Biliyor musun Basri? Aklıma getirmek istemediğim, daha doğrusu sesli düşünmeye çekindiğim, korktuğum sonuçla karşı karşıya kaldım.

HASAN BASRİ BEY - Neler oldu Hamdullah Suphi Bey?

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Şuna inanınız ki Millî Marş için açtığımız yarışma beni fazlasıyla üzmekte ve te­dirgin etmektedir.

HASAN BASRİ BEY - Niçin? Ne oldu?. Yoksa yeterince şiir gelmedi mi?..

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Geldi Hasan Basri Bey kardeşim, geldi. Yeterince şiir geldi... Bugüne kadar 724 şiir geldi.

HASAN BASRİ BEY - Peki sizi tedirgin eden nedir, Ham­dullah Suphi Bey? Yoksa gelen şiirler arasında Millî Marş olabilecek şiiri bulamadınız mı? Gelen şiirler nasıl, yetersiz mi? Yoksa birbirinden güzel şiirler ara­sında en güzeli, en uygunu seçmekte tereddüt mü e­dersiniz? Sonuca ulaşmaktaki engeliniz nedir?

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Hasan Basri Bey... Bu gelen şiirlerin hepsi ayrı ayrı güzelliktedir. Her biri ayrı ayrı temiz, saf, berrak, millî duygularla dopdolu yazılmış şiirlerdir.

HASAN BASRİ BEY - Geriye ne kalıyor, Hamdullah Suphi Bey? Üzüntünüzün sebebi nedir?

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Hayır!.. Hayır!.. Bunlar değil. Bu şiirlerin hepsi birbirinden güzel, fakat bir eksiklik, bir ruh eksikliği var. Bunlarda sürükleyicilik yok; millî heyecanları coşturacak duygular, anlatımlar ye­terli değil.

Hâlbuki bize öyle bir marş gereklidir ki, dertli ni­nelerin söylediği ninniler gibi şu yaralı gönülleri a­vutmalı, tarlasına gider gibi vatan savunmasına giden gencimizi, ihtiyarımızı, kadınımızı, kızımızı, güçlü duygularla, ümitlerle sarmalı, bir yok oluş ümitsizli­ğini kırmalı, kara günlerimizi aydınlatmalı, askerin cephedeki kahramanlığını, milletin sevinç ve kederle­rini dile getirmelidir.

Bize gelen şiirlerde bunlar var, var ama kısım kı­sım ele alınmış. Tamamını ele alıp bütünlük sağlayan yok. Yani aranılan ve beklenilen şiir ölçüsünde bir şi­ir yok.

HASAN BASRİ BEY - Üzüntünüzün sebebi şimdi anlaşılıyor. Öyleyse yeni şiirlere ihtiyacımız var. Bunun için ye­niden bir duyuru mu yapacaksınız? Yoksa bir bekleyişe mi geçeceksiniz? Bu konuda düşünceniz ne­dir?..

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Evet... Yeni bir şiir bekliyo­rum. Bu belki bir açıklama sonucu veya bir bekleme sonucu gelebilir. Yalnız, dikkatimi bir şey çekti; ge­len şiirler arasında Mehmet Akif Bey'in şiirine rastlamadım... Demek ki yarışmaya katılmamış. (Biraz düşünür) Acaba niçin katılmadı?.. Sizin bilginiz var mı?

HASAN BASRİ BEY - Yok... Hayır... Bilmiyordum. Ben katılacağını tahmin ediyordum. Katılmış olmalı.

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Hayır, şiirine rastlamadım, ka­tılmamış. Böyle bir olayda kenarda durmasını anla­yamıyorum. Kendisinden tam görev beklerken, en güzel ve anlamlı eserini sunmasını beklerken, o or­tada yok. Şiir yazmaktan kaçınıyor. Acaba niçin yaz­madı?
Ama yazmalıydı... Biliyor musun Hasan Basri Bey, bu bir eksikliktir. Biz bu eksikliği gidermeliyiz... Ona bir şiir yazdırmalıyız.
Siz Hasan Basri Bey, acaba kendisiyle konuşabilir misiniz? Bu konuda bir şiir yazmasını rica ediniz... Ben ayrıca rica edeceğim.

HASAN BASRİ BEY - Tabii... Söylerim...


8. TABLO

(Mehmet Akif Bey ile Hasan Basri Bey, ayakta karşı karşıya görüşmektedirler.)

MEHMET AKİF BEY - Bir tereddüdüm var Hasan Basri Bey... Zaman zaman kendime soruyorum... Biz bu şiiri yazmakla yanlış bir iş yapmadık, değil mi?..

HASAN BASRİ BEY - Ne diyorsunuz Mehmet Akif Bey? Ne demek, yanlış bir iş yapmak? Bilakis, çok, çok büyük bir iş yaptınız. Millet için yapılacak işlerin en bü­yüklerinden ve en şereflilerinden birini yaptınız.

MEHMET AKİF BEY - Peki, siz Hamdullah Suphi Bey'e söz vermiş miydiniz?

HASAN BASRİ BEY - Evet, vermiştim. O gün için bana tam olarak inanmamıştınız ama söz vermiştim. Hamdul­lah Suphi Bey size şöyle bir yazı yazmıştı. (Hasan Basri Bey, Hamdullah Suphi Bey'in yazdığı yazıyı cebinden çıkarır, Mehmet Akif Bey 'e verir. Mehmet Akif Bey yazıyı okur... Okuduktan sonra Mehmet Akif Bey, olumlu bir şekilde başını sallar.)

2. PERDE
1. TABLO

(01 Mart 1921 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisitoplantısı. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Ha­san Basri Bey, Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Muhittin Baha Bey, Besim Atalay Bey, Salih E­fendi ve Meclis 'in diğer üyeleri.)

MECLİS BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA- Efendim, iki önerge vardır. Arkadaşlardan Basri Bey'in, Ham­dullah Suphi Beyefendi'nin İstiklal Marşı'nı kürsü­den okumasına dair teklifler vardır.

MUHİTTİN BAHA BEY - Hangi İstiklal Marşı, Basri Bey söylerler mi?

BESİM ATALAY BEY - Daha kabul edilmedi efendim.

HASAN BASRİ BEY - Millî Eğitim Bakanlığınca 7 tanesi seçilmiş. Bunlardan herhangi biri okunsun.

MECLİS BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA- Efendim, Basri Bey'in teklifini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Kabul olunmuştur efendim. Hamdullah Suphi Beyefendi. buyurun. (Şimdi gelir, sesleri.)

HAMDULLAH SUPHİ BEY - Arkadaşlar hatırlarsınız. Millî Eğitim Bakanlığı millî mücadelemizin ruhunu anlata­cak bir marş için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi. Arada yedi tanesi en fazla aradığı­mız özelliklere sahip olarak görülmüş ve ayrılmıştır.
MECLİS BAŞKANI - Efendim, görüşmenin yeterliliğine dair önergeler var. Görüşmenin yeterliliğini oya sunacağım. Görüşmeyi yeterli görenler, lütfen el kal­dırsınlar. (Kabul edildi.)
“Meclis Başkanlığına
Mehmet Akif Bey tarafından yazılan marşın tarafından kürsüde okunmasını teklif ederim.
l2 Mart l92l
Kırşehir Milletvekili
Yahya Galip.”

MECLİS BAŞKANI - Bu önergelerin hepsi Meh­met Akif Bey'in şiirinin kabulünü kapsamaktadır. (“Oya” sesleri) Müsaade buyurunuz rica ederim, mü­saade buyurunuz efendiler.

TUNALI HİLMİ BEY- Başkan Bey, müsaade buyurursanız, Mehmet Akif Bey’in marşını oya sunmadan önce, ben­deniz ufacık bir rica edeceğim. Değiştirilme ihtimali vardır.

MECLİS BAŞKANI - Görüşme bitmiştir efendim; rica ederim.

REFİK ŞEVKET BEY - Başkan Bey, Mehmet Akif Bey'in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsınlar ki, ona göre muhaliflerin miktarı anlaşılsın. (“Uy­gundur anlaşılsın” sadaları.)

MECLİS BAŞKANI - Bu takriri kabul edenler, yani Mehmet Akif Beyefendi tarafından yazılan marşın “İstiklal Marşı" olmak üzere tanınmasını kabul edenler, lütfen el kaldırslar. (Büyük çoğunlukla kabul edildi.)

MÜFİT EFENDİ - Başkan Bey, yalnız bir şey arz edeceğim. Hamdullah Suphi Bey'in bu marşı bu kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. (Gürültüler)

REFİK BEY - Milletin ruhuna tercüman olan iş bu "İstiklal Marşı"nın ayakta okunmasını teklif ediyorum.

MECLİS BAŞKANI - Müsaade buyurun uz efendim. Yüce Kurul bu marşı kabul ettiğinden, tabii resmî bir “İSTİKLAL MARŞI” olarak tanınmıştır. Bunun için ayakta dinlememiz gerekir. Buyurun efendiler.
(Hamdullah Suphi Bey İstiklal Marşı'nı kürsüde tek­rar okudu, saygıdeğer üyeler sürekli alkışlar ara­sında ayakta dinlediler.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder